GERİ DÖNMEYİ DÜŞÜNMEDİK

Çanakkale'yı geçilmez kılan neydi?
Komuta kademesinin bilgi becerisi,
coğrafyanın bizim lehimize olması, Mustafa Kemal, Seyit Onbaşı, Ezineli Yahya
Çavuş... İlk akla gelen cevaplar ve kişiler. Bu soruya verilecek sayısız cevap
var. Binlerce isim var fakat benim dikkat çekmek istediğim husus ise Kınalı
Hasan'ı cepheye kınalayıp gönderen annenin hissiyatı ve oğlunun bu durumu
kabullenişi. Her okuduğumda tüylerimi diken diken eder bu hadise. Oğlunun geri
dönmeyeceğini bilerek, kabullenerek cepheye, ölüme kınalayıp gönderen bir anne
ve annesine, sevdiklerine asla geri dönmeyi düşünmeden yola koyulan bir
evlat...
Her 18 Mart'ta düşünmeden
edemiyorum. Kendimi Hasan'ın yerine koyuyorum.
Bıyıklarım terlememiş bile.
''Nerden çıktı bu savaş şimdi?''
demiyorum.
Gönüllü oluyorum.
''Daha nice yaşanacak yıllar var
önümde,
oynayacak oyunlarım, seveceklerim,
güleceklerim var'' demiyorum.
Geri dönmemek için gideceğim.
Gideceğim ki benden sonraki çocuklar
benim yaşayamadığım çocukluğumu yaşasınlar.
Onlar yaşasınlar özgürce, kimsenin
özgürlüğüne el sürmeden.
Onlar oynasınlar oyunlarını,
kimsenin oyununu bozmadan.
Onlar sevsinler, sevilecek ve
sevilmeyi hak edecek olanları.
Onlar gülsünler ama bizlerin
fedakârlığını unutmadan...
Evden ayrılmadan önce anam saçıma
kına sürüyor. Sormuyorum sebebi hikmetini.
Vardır elbet bir bildiği.
Topluyorum
kendim gibi kardeşlerimi üşenmeden Yozgat'tan Gelibolu'ya yayan varıyorum.
Yürüyorum onca yolu, bir daha tekrar
geri yürümeyi düşünmeden.
Sorunca komutanım kınamı bende anama
mektup yazıyorum.
Cevabını beklemeden cepheye
koşuyorum.
Hangi millet oğlunu kınalayıp
gönderir cepheye, kim evladını davullu zurnalı ölüme gönderir geri
gelmeyeceğini bilerek. Türküler söylenir ağıtlar yakılır da bilinir geri
gelmeyecekleri. Herkes sessiz çığlıklar içindedir ama vatan için, bayrak için,
millet için, namus için kınalanır Hasan...
Her 18 Mart'ta düşünmeden
edemiyorum. Kendimi Ezineli Yahya Çavuşun yerine koyuyorum.
Önce Balkan Savaşına gidiyorum
ardından hazmediyorum kaybettiklerimizi.
Unutamıyorum Rumeli'nin acısını.
Çanakkale Savaşı başlıyor.
Düşünmüyorum ardımdakileri.
Tereddüt etmeden, kimseler beni
zorla götürmeden yazılıyorum gönüllü.
Düşünmüyorum sevdiklerimi ''Geride
ne yaparlar?'' diye.
Çünkü bir anlık tereddüt edersem ne
onlara ne de bana yaşama hakkı verirler biliyorum.
Geri dönmeyi düşünmeden yola
koyuluyorum.
Cepheye katılınca çarpışıyorum
amansızca şehadet şerbetini içmek umuduyla.
Ardıma bakmadan süngümü takıp
askerlerimin en önünde çarpışıyorum.
Bacağımdan vuruluyorum. Geri dönüp
tedavi oluyorum ve tekrar cepheye gidiyorum.
Bahane etmiyorum hiçbir şeyi. Bana
izin versinler diye yalvarmıyorum.
Evime gideyim diye gururumu hiçe
saymıyorum. ''Bırakın biraz istirahat edeyim'' demiyorum.
Ufak şeyler için onurumu almıyorum
ayaklar altına.
Alt
tarafı bir bacak ne olacak ki?
Varlığı da bir, yokluğu da bir benim
için.
Ben geri dönmeyi düşünmeden gelmişim
bu topraklara,
Canımı vermeye gelmişim bacakta
neymiş!
Her 18 Mart'ta düşünmeden
edemiyorum. Kendimi Yüzbaşı Hakkı Bey'in yerine koyuyorum.
Nusret’imle yol almadan iki gün
evvel kalp krizi geçiriyorum durumum ağır.
Biraz dinleneyim de savaş dinsin demiyorum.
Kalbim ağrıyor ama düşünmemeye
çalışıyorum onu.
Sinirleniyorum kalbime. ''Teklemek
için'' neden böyle bir vakti seçti?''
Kriz geçirecek hasta olacak zaman
değil.
Vatan bekler.
İstirahat etmem için ısrar
ediyorlar.
Alıyorum görevi. Geri dönmeyi
düşünmeden.
Mürettebatımla çıkıyorum. Sonunu
düşünmeden. Dedelerimin yaptığı gibi...
Barbaros'un Dorya'ya gittiği gibi
gidiyorum.
Turgut'un Malta'ya gittiği gibi
gidiyorum.
İbrahim peygamberin ateşine su
taşıyan karınca misali gidiyorum.
Çaresizlikle değil dualarla
gidiyorum.
26 parça demir ile
Garbın afakını saran çelik zırhlı
duvarları yıkmaya gidiyorum.
Geri dönmeyi düşünmeden.
Kendimi Yahya Çavuş'un, Hasan'ın,
Hakkı Bey'in yerine koyuyorum ama benimki de laf! Onlar gibi olabilir miyim?
Olabilir miyiz? Soruyorum bize: hak ediyor muyuz ecdadımıza gösterdiğimiz
saygıyla her gece mışıl mışıl uyumayı?
Onlar geri dönmeyi düşünmeden
cepheye koştular bizler ATM'lere koştuk iyi ki 87'liyiz diye. Onlar paraları
cepheye yollamak için evdeki yorganını sattı. Bizler arabamızı sattık paraları
ATM'lere yatırmak için. Onlar kuru üzüme, hoşafa, bayat ekmeğe talim edip ''bu
gecede doyduk şükür'' dediler bizler 100 yıl önce adım atamadıkları bu
coğrafyanın şimdi her köşe başına diktikleri şubelerine hamburger yemeye
koştuk. Onlar çoğu geceyi aç geçirdiler ''Varsın bizden sonrakiler doysun''
dediler. Bizler ceplerimizi doldurduk ''tüy bitmemiş yetim hakkı'' demeden.
Onlar ''gel Kürt kardeşim, Çerkez kardeşim, Laz kardeşim... Hücum!'' dediler birlikte saldırdılar tek vatan için.
Bizler ötekileştirdik birbirimizi ''sen şusun, sende busun'' diye.
Onlar nasıl bir gelecek hayal etti?
Nasıl bir Türkiye için geri dönmeyi düşünmedi?
Her yerinden acının fışkırdığı, kimsenin ne
can ne de mal güvenliğinin olduğu, kızlarımızın rahatça caddelerde
yürüyemediği, bir nesli uyuşturucu ile uyutulan, video oyunları ile uyutulan,
çocuk cinayetleri ile istismarının birbiriyle amansızca yarıştığı, hırsızların
hortumladıklarıyla yeni bir Türkiye'nin kuralabileceği, katillerin
öldürdükleriyle övündüğü, bölmeye çalışanların alkış yağmuruna tutulduğu,
pespayelik yarışında ipi kim göğüsleyecek acaba diye herkesin nefesini tutarak
izlediği bir coğrafya mı hayal etti?
Ne öğrendiysek Onlar'dan öğrendik.
Umudumuzu yitirmemeyi Hakkı Bey'den, cesareti bir başına kalan Yahya Çavuştan,
fedakârlığı Hasan'dan, metaneti annesinden, insanüstü gayreti Seyit Onbaşı'dan,
küllerimizden doğabileceğimizi Mustafa Kemal'den öğrendik.
Öğrenirken geri dönmeyi düşünmedik.
Yorumlar
Yorum Gönder